PHASMOPHOBIA NEDİR?
Merhaba arkadaşlar, öncelikle inceleyeceğimiz oyunumuzun ismine kısaca bir açıklama getirelim. Phasmophobia, yani türkçesi fazmofobi. Anlam olarak “hayalet korkusu” diye bilim literatüründe bir karşılığı vardır. Hani örümceklerden korkusuna “Araknofobi”, dar sıkışık alanlardan korkusuna “Agorafobi”, dişçilere karşı hissedilen korkuya “Dentofobi” diyoruz ya, hayaletlerden ve buna benzer doğaüstü varlıklardan korkmaya da “Phasmophobia” denilmektedir.Phasmophobia gibi birçok benzeri korkuların ortaya çıkış tarihi insanoğlunun varoluş süresi ile aynıdır. Zira bunları var eden, bunlara bir isim veren yine biziz. Biz olmazsak bu isimlerini koyduğumuz korkular da varlıklarını sürdüremez ve yok olurlar. Tıpkı beyazın var olabilmesi için siyaha ihtiyaç duyduğu gibi. Hatta bu düşünce yapısını çoğu korku filminde “Bu kötülüğü ve karanlık enerjiyi besleyen sensiin, senin korkuların onun sana ulaşabilmesini sağlıyoor!” şeklinde işlerler.Son 20 yılın oyun dünyasında hayaletler, yaratıklar ve diğer korku öğeleri dediğimizde genelde ya kaçıyoruz ya da öldürüyoruz/avlıyoruz. Ama bu oyunla birlikte misyonumuz çok daha farklı bir boyut kazanmış. Bu farklılık nedeniyle de Phasmophobia “Erken Erişim Oyunu” olmasına rağmen kısa sürede hızlı bir yükseliş başarısı elde etmiş bulunmakta. Ayrıca belirtmek gerekirse “Game Awards 2020” etkinliğinde “2020 Yılının En İyi Çıkış Yapan Oyunu” ödülünü de elde etmeyi başarmıştır. Diğer ödül alan kategorileri de merak ediyorsanız ilgili haber videosuna buradan ve haber içeriğine de buradan ulaşabilirsiniz.
PEKİ PHASMOPHOBIA NEDEN FARKLI?
İsterseniz tek başınıza veya en fazla 4 kişi olmak üzere arkadaşlarınızla da oynayabiliyorsunuz. Tek başınıza daha çok gerileceğinizin garantisini veririm. Phasmophobia neden farklı sorusunun cevabı, “Hayaletleri avlayıp öldürmüyoruz.”. Arada bir kaçtığımız, saklandığımız veya o varlıklar tarafından kovalandığımız vakitler oluyor ama oyun içerisindeki ana misyonumuz hayaletlere veya çeşitli doğaüstü varlıklara dair kanıtlar bulmak ve bunları gerekli mecralara hatasız şekilde iletebilmek. Kısaca toparlamak gerekirse bizim görevimiz öncü olmak, keşif yapmak. Sonrasında Vatikan mı yoksa hacı hocalar mı geliyor artık kim geliyorsa gelsin, yaksınlar yıksınlar ortalığı bizi ilgilendirmiyor. Yani işi doruk noktasında bırakıyoruz, böylelikle heyecanımız ve gerilimimiz bir süre daha damağımızda kalıyor. Nam nam nam nam… Onlar bizim korkumuz ile besleniyorsa, bizler de gerilim ile besleniyoruz!
Hapishane, Daire, Çiftlik, Hastane ve Okul… Nerede ölmek istediğini seç!
Hadi biraz daha detaya inelim. Phasmophobia lobisindeyken önümüzde bir harita beliriyor ve bu harita üzerinde ise rastgele sıralanmış konumlar bulunmakta. Her bir konum size çiftlik, hapishane, okul, daire ve hastane gibi mekanları göstermekte. Söylemeliyim ki ortalama 50 saatlik oyun deneyimi sonrasında bu mekân seçenekleri gözünüze sayı olarak az gelmeye başlıyor. Belki oyun erken erişimden çıkana kadar birkaç mekân daha ekleyebilirler, ama şahsi görüşüm “oyunu canlı tutmak istiyorsalar kesinlikle bir bu kadar daha mekân eklemeleri gerekli” olduğu yönünde. Ne kadar çok seçenek olursa, bir o kadar çok heyecan ve monotonluktan uzak bir oyun olmuş olur. Dilediğiniz mekânı seçtikten sonra minik kamyonetiniz ile gecenin zifiri karanlığında yola çıkıyorsunuz…
Tuz, Haç ve Damacana!
Seçtiğimiz mekânın önüne gelmiş şekilde kamyonetin içerisinde doğar doğmaz önümüzde bir not tahtası bulunmakta. Bu tahtanın üzerinde “isteğe bağlı” görevlerimiz belirtilmekte. Bu isteğe bağlı olan görevler rastgele şekilde değişkenlik gösterebiliyorlar. Bir oyunumuzda bizden ayak izi örneği istiyorken, bir başka oyunumuzda hayalete dair fotoğraf isteyebiliyor. Ana görevimiz ise mekân içerisindeki varlığın türünü çeşitli testler uygulayarak tespit etmek ve sonrasında not defterimize elde ettiğimiz kanıtları girmektir. Evet, bir defterimiz de bulunmakta. Oyun içerisinde klavyemizden “” harfine basarak defterimize erişim sağlayabiliyoruz. Defter içerisinde 12 çeşit doğaüstü varlığa dair bilgiler yer almakta. Bu bilgiler arasında zayıf yönleri, güçlü yönleri ve karakteristik yapılarından bahsedilmekte. Günlüğün son sayfasına geldiğimizde ise karşımıza 4 adet satır çıkmakta. İlk 3 satır sizden sırayla bulmuş olduğunuz kanıtları seçmenizi istemekte, bu kanıtlardan bazıları “hayalet küresi, dondurucu soğukluk, ruh telsizi, parmak izleri” gibi seçenekler olabilir. En sonuncu satırda ise doğaüstü varlığınızın türünü girmelisiniz.Kanıt toplama süresi boyunca birçok çeşitli malzemeden yararlanabiliyorsunuz. Haç, ultraviyole fener, telsiz, defter, ouija tahtası, tuz, ısı ölçer, mum, tütsü ve daha birçok çeşitli malzeme ile görevlerinize kolaylık katabiliyorsunuz. Tabi bunlar bedava değil, görevleri tamamladıkça para kazanıyorsunuz ve lobi ekranındayken bir sonraki görev için para karşılığında bu eşyaları envanterinize ekleyebiliyorsunuz. O nedenle “isteğe bağlı” olan görevleri olabildiğince atlamamanızı ve tamamlamanızı tavsiye ederim. Zira her tamamladığınız görev sonunda size ödeme yapılmakta.
Şşt dostum, sanki bir ayak sesi duydum… Dostum? Orada mısın?
Korku ve gerilim oyunlarının olmazsa olmazı “sesler”. Bu tür oyunların başarılarının ardındaki en büyük etken genelde sesler oluyor. Zaten korku filmlerinde de böyle değil midir?Phasmophobia kesinlikle bunu başarabilmiş diyebilirim. Bu oyunu kulaklıksız oynarsanız yürüme simülatöründen farkı kalmıyor, ama kulaklığı taktığınızda ve odaklandığınızda apayrı bir boyuta adım atıyorsunuz. Ayak sesleri, kapı sesleri, yerlerin gıcırdama sesleri, çocuk sesleri, kahkaha sesleri, eşyaların kıpırdama sesleri ve oyunun atmosferine uygun daha birçok ses eklenmiş. Her alandan korku ve gerilim konseptiyle çalışan yapımcılar için sesler büyük bir silahtır. Gönül rahatlığıyla Phasmophobia’nın “Kinetic Games” geliştiricisi bu silahı çok iyi kullanmış diyebilirim.Sadece yukarıda saydıklarımızla da kalmamışlar, doğaüstü varlıklar size cevap veriyor!Oyun içerisinde mikrofonunuzdan İngilizce olarak “Give us a sign” yani “Bize bir işaret ver eyy ruuuh” dediğiniz taktirde genelde bir geri dönüş alıyorsunuz. Ama uyarıda bulunayım, o ne olduğu belli olmayan varlık ile ne kadar çok etkileşime geçerseniz o kadar çok şiddetli geri dönüşler almaya başlarsınız.Hepsi bu da değil! Oyunda kullanabileceğiniz bir ruh telsizi bulunmakta. Bu aygıtı kamyonetinizden temin ediyorsunuz. Telsizi açıp doğru soruları sorduğunuz taktirde eğer bu tür aktiviteleri seven bir doğaüstü varlığa denk geldiyseniz cevaplar alıyorsunuz. Böylelikle cinsiyetini, yaşını, şu an nerede olduğunu, düşman mı dost mu olduğunu ve daha birçok bilgi elde ediyorsunuz. Tabi tüm doğaüstü varlıklar size cevap vermeyebilir, kimi gıcık olabiliyor, kimi utangaç, kimi ise sinsilik ile odada sadece tek başınızayken konuşma şartı koşabiliyor. Soru örneklerinin bazılarını alttaki görselde bulabilirsiniz.
Görev tamamlandı, malzemeleri toplayıp kaçalım arkadaşlar…
Phasmophobia’nın ilk 50 saatlik oynanışında korkabilir, irkilebilir ve hatta zaman zaman yerinizden zıplayabilirsiniz. Ama itiraf etmeliyim ki bir vakit sonra o varlıkların davranış biçimleri hafızanızda yer edinmeye başlıyor ve oyun içerisindeyken sonraki 10 saniyede neler olacağını tahmin etmeye başlayıp daha temkinli davranıyorsunuz. Bu ortaya çıkan durum ne yazık ki oyundan alacağınız haz seviyesini azaltmakta. İlk başladığınız zamanlar korkudan ve gerilimden kalbiniz küt küt atarken, 40-50 saat sonrasında mekânın koridorunda doğaüstü varlık ile karşılıklı çiftetelli oynayacak kıvama geliyorsunuz.Yukarıda söz etmiş olduğum sebepten ötürü Phasmophobia sürekli güncelleme ve yenilikler almalı ki devamlılığını koruyabilsin. Aksi taktirde ortalama her 50 saatlik oynanış sonrasında 1 ay ara vermeniz gerekebilir o ilk gerilim dolu anları tekrar yaşayabilmeniz için. Şu da bir gerçek ki; yeni doğaüstü varlıklar, yeni haritalar ve bu varlıklar ile etkileşimlerde geliştirmeler yapılsa, Phasmophobia kendi klasmanında uzunca yıllar ilk sırada yer edinmeyi başarabilecek potansiyele sahip bir oyun.“Hayalet korkusu; bilime, akla ve dine aykırı olduğunun tamamen farkındayım. Yine de mezarlıkta yalnız başıma yürüyüş yapınca korkuyorum ve heyecan hissediyorum” –Filozof Peter van Inwagen.